DeneyimGüncel

SARAH HOFFMAN | Kendime mektup: Sevmek de sevişmek de politiktir

Sevgili ben, unutma ki patriyarkal sistemin tüm yaşamı kuşattığı bir dünyadasın. Beklentilerin üçüncü sınıf bir romantik-komedi değil ilk gençlik yıllarındaki gibi belki. Yani şöyle ödüllü-mödüllü, alternatif film festivallerinden çıkma bir ilişki beklentisindesin. Etme-eyleme!

Bir ilişkiden beklentimin romantik-komediden hallice biraz aksiyon dolu film kategorisine girdiğini fark ettim. Yeni mi fark ettim bunu? Yok, hayır! Ama işte her ilişkimin sonunda, “Bu da bir daha başıma gelmez canım” dediğim herşey, benim için biraz daha şaşırtmacalı yollardan gelmeye devam ediyor. Yani karşımdaki kişilik türlerine bakıyorum. Apayrı! Peki, bu kadar apayrı kişiliklerden nasıl bir ilişki gerilim-drama tarzı film kategorisine doğru yol alır? Cevap basit aslında da, anlatacaklarımla cevabı bir kez daha kendime vermek istiyorum.

Sevgili ben, (bu hitabı kendim nezdinde size de yapıyorum, çünkü ben demek siz demek. Tersi de geçerli! Yaşadıklarımız o kadar farklıymış gibi gözüküp de aynılıklar taşıyor ki, ha siz ha ben canım) unutma ki patriyarkal sistemin tüm yaşamı kuşattığı bir dünyadasın. Beklentilerin üçüncü sınıf bir romantik-komedi değil ilk gençlik yıllarındaki gibi belki. Yani şöyle ödüllü-mödüllü, alternatif film festivallerinden çıkma bir ilişki beklentisindesin. “Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi” yada “Mavi En Sıcak Renktir” minvalinde ilerlemek niyetindesin. Etme-eyleme! Öyle ilerlemiyor işte hiçbir şey. Toplumsal cinsiyet rolleri ile kuşatılmışlığımız karşına dank diye çıkıveriyor. İşin kötüsü ilk gençlik yıllarında bu rollerden bir haberdin, ama onca deneyim (sadece senin de değil, çevrendeki onlarca kadının da deneyimi) artık sana birçok şeyi göstermedi mi? Ama bu defa farklıydı değil mi?

Karşındaki bir kadındı, o bahsettiğin film karelerine benzer bir gecede tanıştınız üstelik. Gökkuşağının tüm renkleri oradaydı, dans vardı, aşk vardı, özgür hissediyordun hiç olmadığın kadar. Bak tam istediğin gibi değil mi her şey? Sen de az değilsin hani, yani dışarıdan sert-duygusuz biri olarak görülüyorsun ama içinde ne kadar farklısın! Kendini keşfetme serüveninde yeni bir basamağı tırmanıyordun o gün. Yıllardır kendine dair sorguladıkların ve çözümlediklerin o gün o basamağı çıkmanı sağlayacaktı. Hayatının 25 senesini heteroseksüel olduğunu sanan, son beş senesinde kendini keşfetmeye başlayan biri olarak geç tanıdın kendini. Aman, geç olsun güç olmasın! Gerçi neye göre, kime göre güç değil! Nefret söylemlerinin bu denli arşa çıktığı günlerde lubunya olduğunu keşfetmek ve sokaklarda bir kadınla el ele tutuşmak güç değil mi? Şansındır ki çevrendeki tüm arkadaşların seni destekleyecek kişilerdi. Açıktan, pata küte bir homofobiye maruz kalmadın. Homofobiye maruz kalacak olsan çevrendekiler senden önce müdahale ederlerdi duruma belki de. Valla şanslısın! İyi ki kadın yoldaşlığı denen şey var.

Çok hızlı oldu her şey. Akşamın başında etkilendiğin kişi ile el eleydiniz bir anda. Tereddütlerin vardı ama heyecanlıydın çok. Yeniyi keşfetme ve kendi devrimini yapmaydı bu heyecanın sebebi daha çok. Evet, kendi devrimini yapıyordun! Son beş yılda kendine dair keşfedişlerin yaşam buluyordu. El eleydiniz ve bulutların üzerindeydin sen.

O geceki el ele tutuşma, kısa bir sürede “ciddiyetli” bir ilişkiye dönüştü. Evet, tehlike çanları çalmaya başladı. Ciddiyetli ilişki, bulutların üzerinden yere çakılmaya az bir süre kaldı demek çünkü! Halkımız der ya “Cicim ayları”, senin için cicim günleri olarak çevirebiliriz bunu; bu ilişkinin ilanıyla sona ermeye başlamış gibiydi. Görmüyordun ama! Çünkü karşındaki de bir kadındı, hetero ilişkilerinde erkek kişisine karşı geliştirdiğin gardını ona geliştiremiyordun. Arkadaşlarınla zaman geçirmeni sorun haline getiriyordu, sürekli ona zaman ayırmanı istiyordu, kıskanıyordu, kendisini sürekli değerli hissetmek isterken seni değersizleştiriyordu, kendinden sürekli ödün vermeni istiyor; buna sevgi/aşk diyordu… Tanrım, psikolojik şiddet mi bu yoksa?! Bütün bunlar olurken içindeki huzursuzluğu bastırmayı seçtin. Karşında erk-ekliğin dik alası vardı! İkili cinsiyet sistemi, iki kadın arasında vuku buluyordu! Tartışıyordun bunu, erkeklik karşındaki için hakaretti hetero ilişkilerinde erkek kişisinin koltuklarını kabartanın aksine. Öyleydi de bunla baş etmesi daha zordu?! Masaya masa diyordun, “hayır ben sandalyeyim bunu bana nasıl dersin?” diyordu, masalığıyla yüzleşmekten kaçınıyordu.

Sadece sorun onda mıydı? Sen de tipik fedakar kadın rollerine bürünüvermiştin işte. Sorun çıkmasın diye susmaya başlamıştın, kavga etmemek için söyleyeceğin her şeyi bin defa tartar hale gelmiştin… Bu sen miydin? E hani nerede kaldı mevcut sistemin dayattığı cinsiyet rollerini reddediş?

Az önce dedim ya hani huzursuzluk vardı içinde, bastırdığın. İşte bastıramadığın anlarda kaçıp gitmeyi tercih ediyordun. Sonra dönüyordun dayanamayıp ya… Her dönüşün değiştirebilme umuduylaydı. Kendine dair olanı, ona dair olanı. Bazen değişmez işte, tüketirsin herşeyi. Tükenmeye de başlarsın, bunu fark ettiğinde tümden gittin artık. Bekliyor muydu bunu? Dönüşlerine o kadar alışmıştı ki.

Tümden gittiğin o gün, bir önceki gidişlerinin aksine adımların tereddütsüzdü. Rahatlamış hissediyordun kendini, nefes alıp verişin kaygıyla kaplı değildi artık. Bu ilişkinin seni-onu özgürleştirebileceğine dair umudun tükenmişti çünkü. Sense özgürleşmek istiyordun yaşamın her alanında. Giderken hafiflemiştin, yeniden özgürleşmiş gibiydin.

Romantik-komediden gerilim-drama türüne giden ilişki en nihayetinde “The End” olmuştu.

Bu ilişkiden beklentinin büyüklüğü sistemin sınırlarını aşma durumu ile alakalıydı bir yandan da. Sen cinsiyet normlarına sığmayan kişilerden duygusal/cinsel olarak etkilendiğini keşfettiğinde beklentilerini de buna göre şekillendirmeye başlamıştın. Hetero ilişkilerdeki erkek kişisine karşı kazandığın sağlamlık yok oluvermişti. Ve şimdi kafan karmakarışık değil mi?

Sadeleştirelim o zaman. Evet canım ben, muhtemelen yine birilerinden etkileneceksin. Yani öyle aman bir daha da olmaz, canı cehenneme diye madi madi konuşma. Kür bunlar hep biliyorsun! Daha şimdiden  “Bu tutar mı?” diye alıkmalara başladığına göre sadeleştirmekte fayda var. Toplumsal cinsiyet normlarından sıyrıldım deyince sıyrılmış olmuyorsun canım ben. Bir ilişkideki taraflar için de geçerli bu. Uzayda falan mı sandın sen kendini, bildiğin ataerkil ve heteronormatif sistemin içerisinde yaşıyorsun. Bunu unutma bi!

Unutma da, bu gerçeği kabullen; içindeki huzursuzlukları bastır demiyoruz ya canım… Mücadeleni daim kıl, sevmek de sevişmek de her daim politiktir unutma! Film kategorisi de belirleme ilişkilerine, he çok belirleyeceksen de realitesi olsun a canım…

Haydi canım ben, sen şahsında herkese bol kolili günler!

Sarah Hoffman

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu