Güncel

OHAL erkektir, erkek şiddetine karşı sokaklar bizim!

Bu Kasım ayı, önceki Kasım’lardan biraz farklı. OHAL uygulamaları ile karşıladığımız 2016 Kasım’ında nefret suçlarının arttığını görüyoruz. “Görüyoruz ama yazmıyoruz!” Bu çığlığı hepimiz hatırlıyoruz. Aslında bu çığlığı yakılarak katledilmesinin ardından duydu birçok kişi. Hande Kader… 15 Temmuz’un hemen ardından kaybolan Hande Kader’in yakılmış bedeni bulunduğunda bir haftadır kayıptı ve ancak arkadaşlarının çabası sayesinde bulundu. Eğer arkadaşları çaba harcamasaydı Hande Kader de onlarca “faili meçhul” transfobik nefret cinayeti kurbanı kadından birisi olacaktı.

OHAL nefret suçlarının ekmeğine yağ sürüyor!

15 Temmuz’un ardından ilan edilen OHAL, onlarca hak ihlalini görünmez kılarken erkek egemen sistemin hak gasplarını da ya aklıyor ya da üstünü örtüyor. 15 Temmuz 2016 tarihinden bugüne sadece kayda geçebilen transfobik nefret saldırı sayısı 20’ye yakın. Sadece kayda geçebilen diyoruz çünkü birçok transfobik nefret saldırısı kaydedilemiyor. OHAL süreci ise nefret suçlarının ekmeğine yağ sürmeye devam ediyor. Devlet her zaman bekasının garantisi olan erkekliği korumak ve yaşatmak için trans ya da kadın cinayetlerinde erkeği savunan ve ispat yükünü mağdura yıkan bir tavır geliştiriyor. Bu tavır nefretin perçinlenerek artmasının önünü açıyor. Kasım ayı ise nefrete ve erkek egemen sisteme karşı mücadele de trans ve natrans* kadınlar açısından oldukça önemli bir yerde duruyor. Hem 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü hem de 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü dolayısıyla dünyanın birçok yerinde trans ve natrans binlerce kadın sokakları, meydanları ve geceleri kuşatıyor, “Vardık, varız, varolacağız” diyor. Aynı zamanda uluslararası trans hareketi Kasım ayını “Trans Farkındalık Ayı” ilan etmiş ve bu alanda birçok çalışma yapılmaktadır.

Yine ve yeniden üretilen nefret kültürü

OHAL ile birlikte nefret kültürü yine ve yeniden üretilirken kadın katliamı ve kadına yönelik şiddetin her türünün bu süreçte yoğun olarak arttığına şahit oluyoruz. Kadın politikaları üreten, kadına dair söz söyleyen bütün kurumları teker teker kapatan AKP, kadın düşmanlığını OHAL ile beraber aleni şekilde sergiliyor. Kayyum atanan belediyelerde ilk olarak kadın politikası üreten kurumların kapatılması, dünyanın tek kadın haber ajansı JİNHA’nın kapatılarak kadınların sesinin kısılmaya çalışılması, kadın partisi olma iddiası taşıyan HDP’nin milletvekilleri ve Kürt Ulusal Hareketi’nin demokratik alanda kadın mücadelesi yürüten KJA’nın sözcüsü Ayla Akat Ata’nın tutuklanması bu durumun örneklerindendir. Sokaklara ve meydanlara çıktığımızda her zaman karşı karşıya kaldığımız erkek devlet şiddeti bugün daha pervasız, daha açık… Gözaltında ve hapishanede cinsel şiddeti kadınlara bir yıldırma politikası olarak bu süreçte daha fazla devreye sokan erkek devletin, geçtiğimiz günlerde Bursa’da HDP PM’den Nadiye Gürbüz’ü gözaltına alarak cinsel işkenceye maruz bırakması sokağa çıkan kadınlara verdiği korku yaratma mesajıdır. Yine HDP’li milletvekillerinin gözaltına alınarak tutuklanmasına karşı sokaklara çıkan kadınlara karşı uygulanan polis şiddeti de bunun izdüşümüdür. Dağlara yüzünü dönen kadınları infaz ederek kayalıklardan atan, çıplak beden teşhirinde bulunan erkek devletin kolluk kuvvetleri kadınların mücadelesini bu şekilde sindirmeye-yok etmeye çalışıyor.

Mücadeleden vazgeçmiyoruz!

Ancak kadınlar mücadeleden vazgeçmiyorlar. Yıllarca mücadele ederek kazandığımız haklardan vazgeçmemek, bu hakları korurken yeni kazanımlar elde etmek için sokaklarda, meydanlarda olmaya devam ediyoruz. T. Kürdistanı’nda 93 yıldır fiili olarak süren OHAL koşullarında kadınların her zaman ilk hedef olmasına rağmen kadın hareketini yıldırması yerine güçlendirmesi bir örnektir. Bu durum dünyanın her yerinde translar için birebir geçerli. OHAL koşulları trans bedenler üzerinde her zaman var oldu. Savaşta ve barışta toplumu düzenlemek adına ilk hedef alınanlar toplumun en alt tabakasında bulunan translar özellikle de kutsal erkeklikten vazgeçmiş olan trans kadınlar oldu. Nefretin hedefi ve mağduru olan trans kadınlar da bu toplumsal OHAL’lere karşı yaşayabilmek için nefret suçları ile birebir mücadele haline girişti. Kadın hareketi bugün ataerkiye, transfobiye, homofobiye ve her türlü ayrımcılığa karşı bugün yalnızca “Buradayız!” demiyor. Bedenlerimiz üzerinde yüzlerce yıldır dürdürülen OHAL uygulamalarına karşı bugün okulda, fabrikada, mecliste ve sokakta yaşamı yeniden üretmek için direniyor. Direnirken de birbirinden güç alarak ilerliyor.

O halde sokaktayız!

Açıktır ki erkek şiddeti trans ve natrans kadınları hedef almaya devam ettikçe kadınlar sadece 20 ve 25 Kasımlarda değil yılın her gününde, günün her anında sokakta, yaşamın ortasında yepyeni bir yaşamı yükseltmeye devam ediyorlar ve edecekler. Önümüzdeki 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde de trans ve natrans kadınlar olarak OHAL’in yükselttiği erkek şiddetine karşı meydanları mesken eyleyeceğiz. Çünkü, “OHAL erkektir, erkek şiddetine karşı sokaklar bizim!”

*Doğduğu bedene atanan cinsiyet ile beyanı uyan, trans olmayan.

 

Yeni Demokrat Kadın

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu