Güncel

Kürtaj yasağı yaşamımızı sınırlar

Kürtaj tartışmaları ekseninde kendini sakınmayan kadın düşmanlığı sık sık sistem sözcüleri tarafından dışa vuruldu. “Doğursun, gerekirse tecavüzden doğan çocuğa devlet bakar” söyleminden tutunda “annenin suçunu niye çocuk çekiyor, o zaman kadın kendini öldürsün” diyen “hastalıklı” beyinler, yalnızca sermayenin sözcülüğünü yapmakla kalmadı, aynı anda içindeki öfkeyi de kustu.

Gittiği her düğün/bayramda “üç çocuk isterim” diye tutturan, gerekirse ödül koyacaklarını, çok çocuk için gereken tüm teşviki sunacaklarını söyleyen sistem sözcülerinin yaptıkları, yalnızca kürtajı yasaklamaya çalışmakla da sınırlı değil.

GEBLİZ (Gebe Bebek Lohusa İzleme) sistemiyle kadınların mahremiyetini hiçe sayan, kullandığı doğum kontrol yöntemlerinin kaydını tutan, kürtaj olan kadınların fişlenerek evin babasına, kocasına, abisine ifşa edilmesi demek, bizim gibi yarı-feodal ülkelerde kadınların katledilmesi demektir. Başa geçtiği 2001 yılından bu yana üç çocuk özlemi bitmeyen Erdoğan’ın, Kürt düşmanlığından kadın düşmanlığına sıçramasının arka planında nüfus mühendisliğine soyunması varmış meğer.

 

Cumhuriyet’ten bu yana kürtaj

Kadın bedeni üzerindeki erkek egemen sömürücü denetimin en yakın örneğini görmek için biraz geriye dönüp bakmak yeterli. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı ve “Kurtuluş” Savaşı sonrasında savaşta yiten insan gücünün yerini, yenilerinin alması için doğumları teşvik edici tüm yaptırımlar ve söylemler devreye sokuluyordu.

Doğum kontrol yöntemlerinin tümünün satışı ve ithali kesin suretle yasaklanıyor, tahmin edeceğiniz gibi, Türk Ceza Kanunu’nda kürtaj yaptırmak suç olarak tanımlanıyordu.

Cumhuriyet rejimiyle birlikte yeni ulus devletin, komprador sermayenin birikimi için sunacağı insan gücü üretimi 1965 yılına kadar devam teşvik edildi. 1965 yılında meclise sunulan yeni bir nüfus planlama yasa tasarısıyla tüm doğum kontrol yöntemleri tekrar serbest hale getirildi.

O serbestlikten günümüze geldiğimizde kadının üretim sürecine çekilmesi (ev içerisinde cinsiyetçi iş bölümünün az çocuk yapmaya zorlaması) vb. birçok ilintili faktörle nüfus artış hızının yavaşlamış olduğunu görüyoruz. Tüm bu önlemlerin sebebi Türkiye’deki sermaye sözcülerinin eteklerinin tutuştuğunu gösteriyor. Tabii bu tutuşma günümüzün sorunu olarak değil, 50 yıl sonrasının ucuz emek gücü arzının planlanması açısından anlamlı.

Kürtajın yasaklanmasıyla ilgili tartışmaların politik özünü bunlar oluştururken, değersiz olan ve yaşamları daha fazla değersizleştirilen kadınlar bundan nasıl etkilenecek? Sistemin ihtiyaçları doğrultusunda iktisadi yaşama çekilen, sonra daha fazla işsizler ordusu için evlere çocuk doğurmaya gönderilen kadınların, bedenleri ve yaşamları üzerindeki denetimi kendi kontrollerine alabilmeleri için mücadelelerini yükseltmeye ihtiyaçları var.

Anne olmak istememek bir haktır

Kürtajın yasaklanması kadınlar için hiçbir zaman “doğurdum bitti” şeklinde olmadı, olmayacak da. Bizler için anne olmanın getireceği ciddi sorumlulukları bir ömür boyu taşımak istememek de en az tecavüz çocuğunu doğurmamak kadar haklı bir gerekçedir aslında.

Kadınlar olarak kürtaj yasağına karşı direnirken, yalnızca bedenimiz üzerindeki erkek denetimini defetmeye çalışmıyoruz. Yönlendirilen, işgal edilen yaşamımız üzerinde de söz hakkını istiyoruz. Bu yasakla yapılmaya çalışılan toplumsal cinsiyetçi iş bölümünün bize dayattığı üzere evlere çocuk bakmak için kapanmak olacak.

Kadınların çocuk doğurması; “erkeğin soyunun devamı” olduğu kadar, kapitalist üretim ilişkilerinin de devamı olduğu için bu kadar önemli. Her ne kadar itici bir kelime olmasına rağmen, bizi “kuluçka makinesi”nden ibaret gören anlayışa karşı sözümüz bunun için net olmalı.

 

“İkna odalarında” yasaklanan kürtaj

Neyi nasıl yapacağımıza inatla kafayı takan hükümet, sezaryen tasarısını meclise yollamıştı. Şimdi sıra kürtaj yasa tasarısında. Hala bakanlığın elinde olan tasarının çerçevesi belirlenmiş zaten. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre kürtajın süresinde bir kısıtlama yapılmayacak, on haftalığa kadar kürtaj yasal olarak serbest. Pratisyen hekimlerin kürtaj yapması, özel muayene ve kliniklerde yaptırmak yasaklanacak.

Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor ama öyle değil. Hazırlanan tasarıda hastanelerde bir uzmanlar heyetinin oluşturulacağını, bu heyetin kadınlara kürtaj hakkında bilgi vereceğini ve kadınların tekrar düşünmeleri için 24 saatlik bir süre daha tanıyacaklarını söylüyor. Uzmanlar heyetinde ise Kadın Doğum Uzmanı, Psikolog ve Sosyal Hizmet Uzmanı yer alacak.

Hadi Kadın Doğum Uzmanını anladık diğerlerinin heyette ne işi var? Çok geçmeden bunu da anlayacağız. Bilgilendirmenin konusu da belki tahmin etmişsinizdir “bebeğin yaşam hakkı” olacakmış. Yani bu odalar tamamen kürtajdan vazgeçirmek için “ikna odalarına” dönüşecek. Çocuğu doğurmak için toplumsal ve psikolojik baskı kadınların karşısına dikilip kafaları karıştıracak.

Bu “ikna odalarından” sağ salim çıkmayı başarabilenler ancak kürtaj olabilecek! Normalde devlet hastanesinde kürtaj yaptırmak için “eşin izninin” olması yeterliydi! Şimdi yasa meclisten o haliyle geçerse kürtaj yaptırmak zorlaşacak hatta fiilen yasaklanmış olacak. Peki, evli olmayan kadınlar, bu kadınlar nasıl kürtaj yaptıracak? Çok amaçlı uzmanlar heyetinin bu kadınlara bol bol ahlak dersi verecek olması muhtemel.

 

Doğmuş çocuklarımızdan ve doğmamışlardan, bedenimizden elinizi çekin!

Kürtajın zorlaşmasıyla birçok kadın dayatılan yaşamlara mahkûm olacakken Türkiye Kürdistanı’ndaki kadınlar için bunun anlamı daha farklı.

Zamanında doğurganlıkları doğum kontrol yöntemleriyle ıslah edilmeye çalışılırken, şimdi kürtajın zorlaşmasıyla Kürt kadınının bedenleri ve yaşamları hakkında son sözü yine devlet söyleyecek.

Bölgede Kürt kadınlarının sağlık hizmetlerine erişimi hala çok sınırlı. Yalnızca büyük şehirlerin merkezlerinde olan hastaneler ve sağlık ocağı kuruluşları ulaşım sıkıntısı, maddi zorluklar ve çoğu kadının Türkçe bilmiyor olmasıyla erişimine çok uzak.

Türkçe bilmediği için yalnız başına hastaneye gidemeyen, birilerinin yardımına gereksinim duyan kadınlar, nasıl gidip sıkıntılarını doktora anlatabilecek?

Evde yalnız başına doğum yapan kadınların sayısı azımsanmayacak ölçüde. Gebelik sürecini tek başına, denetimsiz ve büyük zorluklarla geçiren kadınlara sağlık hizmetini sunmayan devlet utanmadan Kürt kadınını doğurmaya zorlayacak.

Neden?

Katlettiği Kürt çocukları yetmedi mi?

Kürt anaları doğmuş/yetişmiş çocuklarının cesetlerini çok topladı.

Daha fazla ceset toplamamak için doğurmamak hakkına sahip çıkmamız gerekiyor!

İstanbul’dan bir YDK’lı

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu